a. Dini Mimari: Türk-İslam devletlerinde yerleşik yaşam tarzının önem kazanması imar faaliyetlerini ön plana çıkarmış; cami, medrese, kervansaray, köprü benzeri eserler inşa edilmiştir. Bu eserler arasında ilk sırada yer almıştır. Karahanlı camilerinde kubbe, önemli bir mimari unsur olarak öne çıkmış, Türk üçgeni kullanılmaya devam edilmiştir. Bu dönemdeki cami mimarisi Gazneliler devrinde de gelişimini sürdürmüştür.
Büyük Selçuklular, Karahanlı ve Gaznelilere göre daha büyük çapta camiler yaparak “eyvanlı tip” cami şemasını geliştirmişlerdir. Ortaya çıkan bu klasik cami planı, daha sonraki dönemlerde de cami mimarisine temel olmuştur. Büyük Selçukluların İran’da yaptıkları ve “Mescidi Cuma” olarak adlandırılan bu camiler kubbenin önem kazandığı ve planın kubbeye göre tasarlandığı ilk camilerdir. Türkiye Selçuklu camileri de Büyük Selçuklularda olduğu gibi çok sütunludur. Ayrıca bu dönemde Gazneliler zamanında ilk defa inşa edilen ahşap direkli camiler ve küçük mescitler de görülmektedir.
İslamiyet’in etkisiyle gelişen minare geleneği Türk-İslam sanatında önemli bir yere sahiptir. Barış zamanında müminleri namaza çağırmanın yanında savaş zamanında gözcü kulesi olarak da kullanılan minareler; fırınlanmış tuğlaların farklı dizilişi, çeşitli bitki motifleri, geometrik desenler, çini süsleme ve kûfi yazılarla zenginleştirilmiştir. Genellikle bir kaide üzerinde silindir gövdeli yukarı doğru daralan bir görünüme sahiptirler. Bu özellikleriyle Türk-İslam devletlerindeki minareler ağır ve hantal görünümlü Arap minarelerinin aksine biçimi ve süslemeleriyle sanatsal açıdan büyük bir önem taşımaktadır. XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da medrese ve camilerin taç kapılarında çifte minareler yapılmıştır. “Devlet”i sembolize ettiği anlayışı ve eserlerin daha ihtişamlı görünmesi amacıyla yapılan çifte minarelere Orta ve Doğu kentlerinde sıkça rastlanmaktadır. Bu minareli cephe mimarisi XIII. yüzyılın sonuna kadar varlığını sürdürmüştür.
b. Sivil Mimari:Türk-İslam devletleri dini mimaride olduğu gibi sivil mimaride de özgün eserler inşa etmişlerdir. Bu alandaki eserlerden olan kervansaraylar ilk kez Karahanlılar tarafından yapılmış olup bunlara “ribat” adı verilmiştir. Güvenlik ve konaklama amacıyla yapılan ribatlar savunma duvarlarıyla çevrili; mescit, ahır ve oda gibi bölümlerden oluşmaktaydı. Gaznelilerde görü- len kervansaray mimarisi Selçuklular Döneminde geliştirilmiş anıtsal yapılar şeklinde kendisini göstermiştir.
Türkiye Selçuklu kervansarayları; anıtsallıkları, planları ve süslemeleriyle dikkat çekerek önceki dönemlere göre daha gelişmiştir. “Han” veya “Sultan Han” denilen bu yapılar; avlulu, kapalı ve karma olarak inşa edilmiştir. Avlunun ortasındaki köşk mescidiyle beraber kütüphane, revir, hamam, tamirhane gibi toplum ihtiyacına yönelik birçok bölüm de hanlarda yer almaktadır.
Sivil mimarinin önemli bir unsuru olan saraylar Karahanlılara göre Gaznelilerde dahafazla gelişme göstermiştir. Gazne saray planları daha sonraki dönemlerde saray mimarisinin temelini oluşturmuştur. Saraylar; açık ve kapalı geniş alanlar, büyük bir avlu etrafına sıralanan mekanlar halinde tasarlanmıştır. Çok katlı uygulamalardan kaçınıldığı için farklı işlevi olan bölümler arazi üzerine yayılmış, bağlayıcı koridorlarla bütünlük sağlanmıştır. Türkiye Selçukluları Döneminde ise plan ve işlev yönünden Orta Asya ve İran geleneğinden esinlenilerek kaba taş ve tuğladan yapılan saraylar, kervansaraylar kadar gösterişli ve büyük değildir. Dış görünüşleri oldukça sade olan bu yapıların içleri çini, alçı ve taş süsleme açısından çok zengindir. Türkler Anadolu’ya gelirken Orta Asya ve İran’daki geleneksel mimarilerden faydalanarak konut mimarisinde yeni sentezlere ulaştılar. Yaşadıkları bölgelerin coğrafi şartları, dini hayatları, aile yapıları ve günlük hayat tarzları Türklerin yaptıkları konutların şekillenmesinde etkili oldu. Bu gelişmelere rağmen çadır geleneğinden esinlenmeye devam ettiler. İlk Türk evleri çadırın bir kopyası olarak inşa edildi. Çadırdaki düzen daha sabit sembollerle ev planına aktarıldı. Evler tek odalı olup sofasız inşa edildi. Çadır aynen odaya; çadırın önü de avluya dönüştürüldü. Avlu evin merkezi ve ortak kullanım alanı olarak tasarlandı. Evlerde sedirler kuruldu,yüklük gibi kapalı alanlarla beraber, mutfak (ocak) yapıldı.